Mr. Smith Goes to Washington - Mr. Smith Washington'a Gidiyor (1939) - SİNEMA ELEŞTİRMENİ

YAZILAR

Film Eleştirileri, Sinema Haberleri, İzleme Listeleri...

29 Haziran 2014

Mr. Smith Goes to Washington - Mr. Smith Washington'a Gidiyor (1939)



Frank Capra gelmiş geçmiş en etkileyici yönetmenlerden birisi. Hollywood’un ve Dünya Sinemasının birçok klasiğine imza atmış bir sinemacı. Amerikan Rüyası olarak idealize edilmiş fikirleri filmlerine ustaca yedirmesiyle tanınan Capra en iyi işlerini (II. Dünya Savaşı dönemini saymazsak) 1930’lu ve 40’lı yıllarda yaptı [It Happened One Night (1934), Mr. Smith Goes to Washington (1939) ve It's a Wonderful Life (1946)]. Ele alacağım “Mr. Smith Goes to Washington” bu döneme ait bir yapım.

Bir Amerika eyaletinde iki Federal Kongre üyesinden birinin beklenmedik ölümü sonucunda eyalet valisinin ölen vekilin yerine yapacağı atama tartışma konusu olur. Politikacıları destekleyip ekonomik çıkar sağlayan kalantor Jim Taylor (Edward Arnold) ve uzun yıllardır senatörlük yapmasıyla birlikte ABD başkanlığı için öne çıkmaya başlayan kurt politikacı Joseph Paine (Claude Rains)  gerçekleştirilmesi planlanan büyük baraj projesini destekleyecek kukla bir senatörün olmasını istemektedir. Bununla birlikte Vali Hubert Hopper’a (Guy Kibbee) önlediği yangın nedeniyle kamuoyunda bir anda popülerlik kazanan izci lideri Jefferson Smith’i (James Stewart) seçmesi için çocukları baskı yapar. Pek etliye sütlüye karışmak istemeyen valimiz çıkmaza düşer. Ancak atama kararında “ilahi” bir işaret ortaya çıkar. Kararsız kalan Vali atamayı yapmak için yazı-tura atmaya kadar işi götürmüştür ancak para dik gelir ve Mr. Smith’in Washington yolculuğu başlar.

Başrolde yer alarak filmi sırtlayıp götüren James Stewart, o dönemde yeni tanınmaya başlayan bir aktör olarak en büyük çıkışını bu filmle yapmıştı. Benim de favori aktörlerimden olan James Stewart, saf, dürüst ve ilkeli senatör rolünde hem temiz siyasete hem de ABD’nın varoluş prensiplerine olan bağlılığını öne çıkarıyor. Bu noktada yönetmen koltuğundaki Capra’nın ABD ideallerine ve sembollerine olan güçlü eğilimini göstermekten hiç çekinmediğini de eklemek gerekiyor. Tecrübesiz senatörün Senato kurtlarına yem olmamak ve kendi yolunda ilerlemesini sağlamak için ihtiyaç duyduğu iyilik meleği rolünde ise sekreteri Clarissa Saunders’ı (Jean Arthur) izliyoruz. Ama sekreter Saunders mesafeli, kirli ilişkilerden bıkmış ve artık son voleyi vurup ayrılıp gitmek isteyen bir psikolojide karşılıyor bizi. Ayrıca bu aşamada gazetecilerin de akbaba misali yeni senatöre çullanmasını izliyoruz. Mr. Smith kendi yolunu buluncaya kadar politikanın getirdiği tüm çelme takma girişimleriyle karşılıyor kısacası.


Filmin can alıcı bölümü ise Mr. Smith’in siyasetin inceliklerini sekreter Saunders sayesinde öğrenerek başlattığı meclis boykotuyla başlıyor. Yolsuzluklara engel olmak isterken kendisinin yolsuzluk yaptığı iddiasıyla karşı karşıya kalan kahramanımız eşi benzeri görülmeyen bir mücadeleye girişerek puanları bir bir topluyor. Babasından da aldığı ilhamla “baştan kaybedilmiş bir dava”ya karşı durmaya çalışan Mr. Smith, siyaset-ekonomi-medya üçgeninde oluşan kirli ittifak karşısında Don Kişot’luğa soyunuyor. Böylece, “Mr. Smith Goes to Washington”, üzerinden bir asır geçse de anlattıkları ve savunduklarıyla eskimeyecek bir başyapıt olarak duruyor.