“Üçleme” kökleri dine kadar dayanan farklı anlamları olan
bir kavram olsa da sinema açısından anlamı aşikâr. Bir sinemasever olarak da
sinema tarihindeki neredeyse kültleşmiş (üçlü) devam filmlerine bir göz atmak
istedim. Seçtiğim bazı üçlemelerin sonradan (büyük oranda ticari kaygılarla)
devam filmleri çekilse de ben onları üçleme olarak kabul edip serinin devam
edip etmemesini dikkate almadım. Zira aksi takdirde başarısız bir dördüncü film
çekilerek (bence) yazık edilen birçok seri liste dışında kalabilirdi. İyi
seyirler…
****************
Baba (The Godfather)
Francis Ford Coppola’yı
unutulmaz yönetmenler arasına sokacak birçok farklı filmi olsa da “The Godfather” serisinin yeri ayrıdır. Serinin
filmleri 1972, 1974 ve 1990 yıllarında gösterime girdi. Özellikle serinin ilk
iki filmi büyük başarılar kazanarak en iyi filmler arasına girdi. Özellikle Marlon Brando ve Al Pacino unutulmaz performanslarıyla zihinlere kazındı. Benim
oldukça beğenmeme karşın üçüncü film ise ilk iki filmin büyük başarısının
gölgesinde kaldı.
****************
Yıldız Savaşları (Star
Wars)
George Lucas’ın yarattığı evren imgesi o kadar başarılıydı ki bu
serinin filmleri 7’den 70’e birçok sinemaseverin favorileri arasına girdi.
Serinin fanatikleri bilecektir sonradan eklenen üç film ile toplam film sayısı
altıya çıkmıştı, ancak ilk üç filmin yerini tutmadı sonrakiler. Bu nedenle bu
listedeki üçleme orijinal olarak adlandırılan ve ilki 1977, ikincisi 1980,
üçüncüsü de 1983 yılında çevrilen filmlerden oluşuyor. Büyük Jedi Ustası Yoda, Obi-Wan
Kenobi, Luke Skywalker, Darth Vader, Han Solo ve Işın Kılıcı’na selam
olsun.
****************
Yüzüklerin Efendisi (The
Lord of the Rings)
J.R.R Tolkien’in kitaplarından Peter
Jackson tarafından sinemaya uyarlanan seri muazzam bir başarı sağlayarak
hem gişede hem de en iyi filmler listelerinde zirveye doğru yol aldı. Serinin ilk
filmi ''Yüzük Kardeşliği'' 2001, ikinci filmi ''İki Kule'' 2002 ve üçüncü film
''Kralın Dönüşü'' ise 2003’te vizyona girdi. Kültleşen filmlerin çekimlerinin
yapıldığı ve Jackson’ın da memleketi
olan Yeni Zelanda turist akınına uğradı. Hatta Arwen karakterini canlandıran Liv
Tyler’ın duru güzelliği “Elf Kızı” tabirini günlük dile bile yerleştirdi. Bu
güzel ırkla iletişim kurabilmek için “Elfçe” kurslarının açılması gündeme geldi
J
Serinin tadı sinemaseverlerin
damağında kalmıştı ki müjdeli haber geliverdi. Serinin bir anlamda öncülü olan
“The Hobbit: An Unexpected Journey” iki
bölüm halinde hem de yine Peter Jackson’ın
yönetmenliğinde önümüzdeki dönemde gösterime giriyor.
****************
Geleceğe Dönüş (Back
to the Future)
Yönetmen Robert Zemeckis dünya çapında en popüler bilim kurgu serilerinden
birini armağan etti sinemaseverlere. İlk film 1985’te, ikincisi 1989’da ve son
film 1990 yıllarında gösterimdeydi. Ailemizin evladı olarak benimsediğimiz Marty Mcfly rolündeki Michael J. Fox ve ''Çılgın profesör'' karakteriyle
bütünleşen Christopher Lloyd’un zaman
makinesi DeLorean ile maceralarını bıkmadan izledik ve izlemeye devam ediyoruz.
****************
Indiana Jones
Kamçılı Adam’ın maceralarıyla
bizi buluşturan Steven Spielberg’di. Birçok
kişinin içerisindeki maceracı ruh egzotik mekanlarda tehlikeden tehlikeye
atılan Harrison Ford’da vücut buldu.
Kah lanetli mağaralardaki hazinelerin peşinde, kah yerlilerin daha fazla
ilerlemek istemediği balta girmemiş ormanlarda bulduk kendimizi. 1981, 1984 ve
1989 yıllarında gösterime giren filmlerden yaklaşık 20 sene sonra 2008’de
dördüncü film geldi ama para kazanan yapımcısından başka pek fazla kişiyi
memnun etmedi.
Günümüzde akıllı telefonlarda “Temple Run” oynayarak eski filmleri yâd
ediyoruz.
****************
Oyuncak Hikayesi (Toy
Story)
1995, 1999 ve 2010'da gösterime
giren animasyonlar hem küçükleri hem büyükleri ziyadesiyle memnun ederek Pixar’a olan sevgimizi pekiştirdi.
Kendine has mizah anlayışı ve ilginç karakterleriyle kültleşen animasyonlar
seri ilerledikçe üstüne koyarak gitmesiyle de takdirimizi kazandı. Bununla
birlikte halen üçleme olarak kalan serinin dördüncü halkası ile ilgili
dedikodular da bitmiyor.
****************
Dolar Üçlemesi
“Bir Avuç Dolar” 1964, “Bir Kaç
Dolar İçin” 1965 ve “İyi, Kötü ve Çirkin” 1966 yapımı olan üçleme, Sergio Leone
ustanın Clint Eastwood babayla çektiği ve spagetti
western alt türünün en nitelikli ürünleri oldu. Filmin başkahramanının adı
bile belli değildir ama tabancası yerinden çıktı mı düşmanlarına (olmayan)
adını ezberletir. “İyi, Kötü ve Çirkin” ön planda olsa da “Bir Kaç Dolar İçin”in
yeri bende ayrıdır.
****************
Üç Renk (Trois Couleurs)
Krzysztof Kieslowski’nin Fransız Bayrağı’nda yer alan üç renkten
esinlenerek çektiği seride filmler Mavi (Özgürlük), Beyaz (Eşitlik) ve Kırmızı
(Kardeşlik) olarak adlandırılmıştır. Genelde yoğun anlatımın tercih edildiği
filmler durgun görünen ama derinden akan bir nehir gibidir.
****************
Matrix
1999’da gösterime girdiğinde yer
yerinden oynamıştı resmen, tartışma programlarında bile “bu matriks ne ola ki?”
üzerine derin konuşmalar yapıldı. Var olan her şeyi farklı şekilde algılamamızı
sağlayan ve kültleşen filmin yönetmen ve senaristi Wachowski kardeşler bu büyük ilgiye daha fazla dayanamayıp 2003’te Matrix Reloaded ve Matrix Revolutions ile seriyi sürdürdü. Fenomenleşen ilk film devam
filmlerini sırtlasa da sinemasal başarının tüm seriye yayıldığını söyleyebilmek
güç. Senaryonun devam filmlerinde kısırlaşarak görsel tekniklerin gerisinde
kalması bunun başlıca sebeplerinden. Ancak bu olumsuzluklar serinin en iyiler
arasına girmesini engellemiyor.
****************
Bourne Üçlemesi
Doug Liman yönetmenliğinde [The
Bourne Identity-Geçmişi Olmayan Adam (2002)] ile başlayan seri Paul Greengrass
[The Bourne Supremacy- Medusa Darbesi (2004), The Bourne Ultimatum-Son
Ültimatom (2007)] devam etti. Süper ajan Jason
Bourne rolünde rolünün hakkını sonuna kadar veren Matt Damon’ı gördük.
Kitap uyarlaması olmasının da verdiği altyapı ile senaryonun sadece dövüş ve
espiyonaj işlerine indirgenmeden kapsamlı bir hikaye ile oluşturulması
unutulmaz bir serinin meydana gelmesini sağladı. Bourne’un yarı ölü halde ve hafızasını yitirmiş bir şekilde denizde
bulunmasıyla başlayan heyecan dolu macerası çok güzel bir şekilde bağlanıp
bitirilmişti. Matt Damon’ın seride
artık yer almayacağını haklı bir şekilde açıklamasına karşın seri yeni bir
yönetmen (Tony Gilroy) ve başrol
oyuncusu (Jeremy Renner) ile devam
edecek. The Bourne Legacy bu yıl (2012)
gösterime giriyor.
****************
İntikam Üçlemesi
Güney Koreli yönetmen Park Chan-Wook Oldeuboi (Oldboy-İhtiyar
Delikanlı) ile sinema dünyasını derinden sarsmıştı. Çok başarılı olan film
öncül ve ardıl filmleri de popüler yaptı. Boksuneun
Naui Geot (Sympathy for Mr. Vengeance-Haklı
İntikam) 2002’de ve Chinjeolhan Geumjassi
(Sympathy for Lady Vengance-İntikam
Meleği) 2005’te gösterime girmişti.
****************
Terminatör
James Cameron’ın ilk ikisini
yöneterek bir efsane yarattığı seri, ticari kaygılarla çekilen son film ile
dörtlese de ilk üçü en iyiler için yeterli. The
Terminator (1984), Terminator 2:
Judgment Day (1991) ve Terminator 3:
Rise of the Machines (2003) olmak üzere üç Arnold Schwarzenegger’li film zaman yolculuğu ve insansı robotlar
üzerine bir destan yarattı. Serinin en iyi filmi Cameron’ın oldukça nazlandıktan sonra çekmeyi kabul ettiği “Terminatör
2: Kıyamet Günü” idi.
****************
Yaratık-Alien
Ridley Scott, James
Cameron ve David Fincher gibi üç
efsane yönetmeni barındıran seri sonra çekilen filmlerle bir hayli uzasa da
işin özü bizim için yeterli. Alien (1979),
Aliens (1986) ve Alien³ (1992) üçlemesinde güçlü kadın karakter rolü için yaratılan Sigourney Weaver’ı başrolde görüyoruz.
Ölümcül uzaylı yaratık fikri üzerine inşa edilen seri; Alien Resurrection (1997), Alien
vs. Predator (2004) ve Aliens vs.
Predator: Requiem (2007) filmleriyle ikinci üçlemesini de tamamlamasına
rağmen halen tükenmiş değil. Ridley Scott
bu sene (2012) gösterime giren Prometheus
ile yeni bir başlangıç yaptı ve devamının da yolda olduğunu gösterdi.
****************
Kirli İşler-Mou Gaan Dou
Infernal Affairs (2002-2003) olarak da bilinen Hong-Kong yapımı
polisiye film serisi birçok kez izlediğimiz mafyanın içine sızan köstebek
konusunu ele alıyor. Tabii benim izlediğim en iyi polisiyelerden olması bu
konuyu oldukça özgün bir şekilde ele almamasından kaynaklanıyor. Scorsese de
serinin ilk filmini uyarladığı The
Departed ile benimle aynı fikirde olduğunu göstermiş oldu.
****************
Hannibal
Sadece ismini duymanın bile
ürperti yaratmaya yettiği kötü karakter Hannibal
Lecter’ın sinemadaki macerası 3 filmden uzun aslında. Ancak bu karaktere
sadece bakışlarıyla bile cuk oturan Anthony
Hopkins’in yer aldığı üç film var. İlk film Manhunter ve son film Hannibal
Rising konu dışı bu nedenle. The
Silence of the Lambs (1991), Hannibal
(2001) ve Red Dragon (2002); üç usta
yönetmenden (Jonathan Demme, Ridley
Scott, Brett Ratner) üç farklı tarzda film. Belki de bu farklılık ilk
filmdeki müthiş başarıyı devam filmlerinde aynı oranda göremeyişimizin nedeni.
Ancak yine de koltuklara mıhlanıp seriyi tekrar izleme isteğimizin önüne
geçemiyoruz.
****************
Şeytanın Ölüsü (Evil
Dead)
Sam Raimi korku sinemasına kendine has tarzıyla büyük katkı yapmış
yönetmenlerden. Bu katkının en önemli ayağını da Evil Dead serisi oluşturuyor. Başroldeki Bruce Campbell’la birlikte ilk filmdeki korku dolu atmosferi devam
filmlerinde mizahla harmanlamayı başaran Raimi
kendini tekrar etmeden orijinal bir seri oluşturdu. The Evil Dead (1981), Evil
Dead II (1987) ve Army of Darkness
(1992) kendine has efektleri ve hikâyesiyle film listelerinde ayrı bir yer
edinmiş durumda.
****************
Yaşayan Ölüler
Korku üstatlarından George A. Romero’nun korku serisi
özellikle Amerikalılar’ın pek bir sevdiği zombi maceralarında önemli bir mihenk
taşını oluşturuyor. İlk filmin çok küçük bütçeyle ve sınırlı imkanlarla
çekilmesine rağmen büyük ilgi görmesi serinin fitilini ateşlemişti. Üçleme şu
filmlerden oluşuyor; Night of the Living
Dead [Yaşayan Ölülerin Gecesi] (1968), Dawn
of the Dead [Ölülerin Şafağı] (1978), Day
of the Dead [Ölülerin Günü] (1985).
****************
Oda/Tanrının
Sessizliği
Sinema tarihinin en büyük
yönetmenlerinden olan Ingmar Bergman filmlerinde
yaşam ve ölümün mücadelesi, karamsarlık, mutsuz ve kafası karışık bireyler
sıklıkla ele alınır. Bergman’ın
kendine has tarzını sonuna kadar hissettirdiği üç film izlenmeli: Såsom i en Spegel [Through A Glass Darkly-Aynanın İçinden] (1961), Nattvardsgästerna [Winter Light-Kış Işığı] (1963), Tystnaden
[The Silence-Sessizlik] (1963).
****************
Karayip Korsanları
Gore Verbinski, Kaptan Jack Sparrow’a müthiş bir şekilde hayat
veren Johnny Depp önderliğinde Orlando Bloom ve Keira Knightley gibi popüler ve yetenekli oyuncular eşliğinde
oluşturduğu kastla birlikte hem eğlenceli hem de sofistike bir seri oluşturmayı
başardı. Seri, içinden yeni maceralar ve karakterler çıkarmaya müsait fantastik
yapısı nedeniyle devam ettirilerek 2011’de dördüncü film geldi ve beşinci
filmin de yapılacağı kuvvetle muhtemel. Ancak serinin ivmesinin uzadıkça
düştüğünü de itiraf etmek gerekiyor.
****************
Altın Kalp Üçlemesi
Danimarkalı aykırı yönetmen Lars von Trier’in Avrupa üçlemesi de
mevcut ama ben Breaking the Waves [Dalgaları
Aşmak] (1996), Idioterne [The Idiots-Geri Zekalılar] (1998), Dancer In The Dark [Karanlıkta Dans] (2000)
üçlüsünün oluşturduğu ve Altın Kalp olarak nitelendirilen seriyi seçtim. Trier’in güçlü anlatımı özellikle
yerleşik düzenin sınırlamalarıyla hesabı olanlara ilaç gibi geliyor.
****************
Savaş Üçlemesi
Yeni Gerçekçilik akımının öncüsü
ya da başka bir deyişle babası İtalyan yönetmen Roberto Rossellini’nin İkinci Dünya Savaşı temalı üçlemesi
unutulmazlar arasında: Roma, Città Aperta [Roma, Açık Şehir] (1945), Paisà [Hemşehri](1946), Germania Anno Zero [Almanya Sıfır Yılı] (1948).
****************
Zor Ölüm (Die Hard)
John McTiernan (1988, 1995) ve Renny
Harlin’in (1990) yönetmenliğindeki seriyi sürükleyen o dönem kariyerinin
zirvesinde olan ve ele avuca sığmaz polis memuru John McClane’i canlandıran Bruce
Willis’ten başkası değil. Willis’in
aksiyon ile mizahi büyük bir başarıyla birleştiren oyunculuğu tüm zamanların en
çok izlenen ve sevilen serilerinden birini meydana getirmişti. 2007’de seriye
dördüncü halka geldi, başarılı da oldu ancak yaşlanan Bruce Willis eski performansını aratıyordu.
****************
Millenium Üçlemesi
İsveçli Yazar Steig Larsson’un çok satan kitap
serisinin aynı adla sinemaya aktarılmasıyla oluşturulan üçleme adını
başkahramanlardan gazeteci Mikael
Blomkvist’in sol görüşe yakın çizgideki Millenium dergisinden alıyor. The
Girl With The Dragon Tattoo (Ejderha Dövmeli Kız) , The Girl Who Played With
Fire (Ateşle Oynayan Kız), The Girl Who Kicked The Hornet's Nest (Arı Kovanına
Çomak Sokan Kız) adlarıyla bilinen üçlemede adı geçen “Kız” sıra dışı aykırı
karakter Lisbeth Salander’dan başkası
değil. Sürükleyici bir polisiye olan seri senaryo olarak da başarılı. Serinin
aynı şekilde Hollywood tarafından uyarlandığını
da hatırlatmak lazım.
****************
Taşra Üçlemesi
Nuri Bilge Ceylan’ın (NBC) uzun
metraja geçişiyle birlikte çektiği ilk üç film Kasaba, Mayıs Sıkıntısı ve Uzak
yönetmenin uluslararası üne kavuşmasına önemli rol oynadı. Ceylan’ın kısa
metrajlı filmi Koza’dan sonra taşra hayatını irdelediği üçlemeyle başlayan
serüveninde, fotoğrafçı geçmişinin de etkisiyle usta işi görüntüleri
yakalamadaki başarısını kendine has anlatımıyla birleştirmeyi başardı. Böylece NBC
saygın festivallerden aldığı ödüllerden sağlam bir koleksiyon sahibi oluyordu.
****************
Göç Üçlemesi
Türk Sineması’nın en önemli
yönetmenlerinden olan ve 2011 yılında yitirdiğimiz Ömer Lütfi Akad’ın köyden
kente göçü, gecekondulaşma, geleneksel aile yapısı ve sermaye dönüşümü
çerçevesinde ustalıkla ele aldığı üçlemede, başrolde en önemli kadın
oyuncularımızdan Hülya Koçyiğit yer alıyor. 1973-75 yılları arasında çekilen Gelin,
Düğün ve Diyet filmleri mutlaka izlenmesi gereken, günümüzle bağları halen çok
güçlü olan eserler.