İngiliz yönetmen (üstat) Alfred Hitchcock benim en sevdiğim
sinemacı. Tüm filmlerine yansıyan güçlü üslubu, kullandığı yenilikçi yöntemler
ve ele aldığı her konuyu izleyiciye ilgi çekici bir şekilde sunabilmesiyle
takdir kazanan bir yönetmen. Bunun yanı sıra; kadınlarla ilginç ilişkisi,
sarışın aktrislere düşkünlüğü, setlerde yarattığı hava, Freud’un bilinçaltı ve psikanalizle ilgili kuramlarını kullanması, filmlerinde bir sahnede görünme (cameo) geleneği gibi ilgi çekici
yönleriyle kendine has bir insan olmayı başarmıştır.
İzlediğim her Hitchcock
filminde farklı bir şeyler bulmuşumdur ve bu nedenle her filminin yeri ayrıdır
benim için. Ancak gelenek olmuş bir liste yapmak ve ben ilk listemi üstada
ayırmak istedim. Bununla birlikte listede bir beğeni sıralaması yap(a)mıyorum.
Rear Window (Arka Pencere)
1954 yapımı film belki de film tarihinde en çok gönderme
yapılan filmlerin başında gelir. Ayrıca filmin birçok uyarlaması da
yapılmıştır. Hollywood uyarlamalarının en yenisi ise 2007 yapımı Disturbia (Şüphe).
Rear Window’da yönetmeninin en sevdiği aktörlerden James
Stewart ve göz kamaştırıcı güzelliğiyle Grace
Kelly başrolde. Cornell Woolrich’in
kısa bir hikayesinden uyarlanan filmin senaryosunu ise birçok başka Hitchcock
filminin de senartisti olan John Michael
Hayes yazdı.
Film bir fotoğrafçı olan Jeff’in bacağını kırması nedeniyle
evinde tekerlekli sandalyeye mahkum olması sonrasında can sıkıntısından karşı
binalardaki komşularını izlemeye (dikizlemeye) başlaması üzerine kuruludur. Jeff
komşularını gün boyu izlerken hareketleri şüpheli gelen Lars Thorwald adlı komşusunun bir tartışma sonrasında karısını
öldürdüğünü ve cesedini de bir sandıkla dışarı çıkarmaya çalıştığını düşünmeye
başlar. Bu düşüncesini kız arkadaşı Lisa’ya
açar ve sonrasında olaylar gerilim dozu sürekli yükselerek gelişir.
Rear Window birçok
otoriteye göre en iyi Hitchcock filmidir. Benim de yıllar önce Hitchcock’la
tanışmamı sağladığı için, bende yeri ayrıdır.
Dial M for Murder (Cinayet
Var)
1954 yapımı film Frederick
Knott’ın tiyatro oyunundan uyarlanmış bir gerilim şaheseridir. Gelmiş
geçmiş en iyi gerilim filmlerinden birisi olarak kabul edilir. Ray Milland, Grace Kelly ve Robert
Cummings başrolleri paylaşır. Filmde karısını arkada hiçbir iz bırakmadan
öldürmek isteyen kıskanç bir kocanın dehşet verici cinayet planı vardır. Plan o
kadar ayrıntılı ve (görünüşte) kusursuzdur ki film ilerledikçe ortaya çıkan
detaylar gerçekten heyecan vericidir. Filmle ilgili benim tek rahatsızlığım ise
Grace Kelly gibi bir kadının
öldürülmek istenmesidir.
Dial M for Murder da
kusursuz yönetmenlik ve ilginç senaryosuyla sinema dünyasını etkilemiştir. Michael
Douglas, Gwyneth Paltrow ve Viggo Mortensen’li
oyuncu kadrosuyla dikkat çeken A Perfect
Murder (1998) da filmin
popüler bir uyarlamasıdır.
Vertigo (Ölüm Korkusu)
1958 yapımı film psikolojik gerilim türünün en iyi
örneklerindendir. Diğer Hitchcock
filmlerine göre anlatımı biraz daha farklıdır. Hitchcock’un hemen hemen tüm
filmlerinde kullandığı Freudyen öğelerin bu filmde yoğunlaştığı görülür.
Hikaye yükseklik korkusu olan eski bir polis müfettişinin
karısının tuhaf davranışlarını araştırmasını isteyen bir eş tarafından dedektif
olarak görevlendirilmesiyle başlar. Önceleri basit gibi görünen olaylar
gittikçe karmaşık bir hal alır ve çarpıcı bir sonla biter. Yönetmen filmde
seyirciyle amiyane tabirle sürekli oynayarak hikayeyi zenginleştirir.
Başroldeki oyuncular, James
Stewart, Kim Novak, Barbara Bel Geddes’tir. Senaryo, Boileau-Narcejac’ın D'entre les morts (Yaşamak ve Ölmek) adlı romanından uyarlamadır. Filmde kullanılan
geriye doğrı giden kameranın “zum”(objektifin odak uzaklığını değiştirme) yapması Vertigo
Efekti/Tekniği olarak literatüre geçmiştir.
Strangers on a Train
(Trendeki Yabancı-lar)
The Talented Mr.
Ripley romanın da yazarı olan Patricia
Highsmith’in aynı adlı ilk romanından uyarlanan 1951 model psikolojik
gerilim filmidir. Farley Granger, Ruth Roman ve Robert Walker’ı başrollerde
görürüz.
Filmin senaryosu çok ilginçtir. Karısından başka bir kadınla
evlenmek için boşanmaya çalışan bir adam (Guy) ile babasından kurtulmak
isteyen diğer adamın(Bruno) bir trende
aynı kompartımanda “tesadüfen” buluşması sonucunda başlar olaylar. Bruno tenis
oyuncusu olan Guy’ın boşanma durumunu gazetelerden okumuştur ve onu görünce aklına
şeytani bir fikir gelir. Guy, Bruno’nun babasını, Bruno da Guy’ın boşanmak
istemeyen karısını öldürecek ve aralarında hiçbir bağlantı olmadığı için de
katiller bulunamayacaktır. Şaka gibi başlayan teklif sonrasında içinden
çıkılmaz olayları peşinden getirecektir.
Temposu ve gerilimi hiç düşmeyen Strangers on a Train birçok filme
ilham vermiş (Örneğin; Horrible Bosses-2011)
ve yeniden çekilen versiyonları olmuştur.
Psycho (Sapık)
Ünlü duş sahnesiyle tanınan ve sinemayla az buçuk ilgilenen
herkesin bileceği 1960 model korku- gerilim başyapıtıdır. Bu kadar tanınmasına
rağmen günümüzde filmin tamamını izleyenlerin sayısının o kadar çok olmadığını
düşünmüşümdür hep. Zira filmden bahsedilirken asıl önemli noktaların çoklukla
kaçırıldığını gözlemliyorum.
Psycho, Robert Bloch’un gerçek olaylardan yola çıkarak yazdığı aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Başrolde kan dondurucu Norman Bates performansıyla Anthony Perkins’i görürüz. Vera Miles, John Gavin ve Janet Leigh filmde yer alan diğer önemli oyuncular.
Filmde olaylar çok sade başlar, bir sekreterin (Marion) patronundan para çalarak
kaçtığını görürüz. Kaçarken tedirgin davranışları nedeniyle meraklı bir polisi
şüphelendiren Marion, kaçışına devam
eder ancak yoğun yağış nedeniyle geceyi kendisinden başka müşterisi olmayan,
ürkütücü Bates Motel’de geçirmek
zorunda kalır. Oteli annesi adına işlettiğini söyleyen Norman Bates tuhaf davranışlar göstermeye başlar ve sonrasında Marion’ı ünlü duş sahnesine götüren
gelişmeler yaşanır. Aslında bu film için bir giriştir ve olaylar gittikçe daha
acayip bir seyir izlemeye başlar.