“Kanunun diğer tarafında olsaydım,en başarılı suçlu olurdum.”
Sherlock Holmes
Kendi türünde artık ikonlaşmış bir karakter olan
Sherlock Holmes, bir asırdan fazla bir zamandır kısa hikayeler ve romanlarla
okuyucuya, tv filmi ve tv dizileriyle de izleyiciye ulaşmıştı.Yönetmen Guy
Ritchie de 2009’da gösterime giren Sherlock Holmes’ta bu devamlılığın
izinden gidip, hatırlayacağınız üzere filmin son sahnesiyle, seriye havalı bir
göz kırpmıstı..ve Sherlock Holmes-2 ’A Game Of Shadows’ (Gölge Oyunları)
filmi geçtiğimiz aylarda vizyona girdi. Ben bu konuda hikayenin daha özüne
inip, Sherlock Holmes efsanesinin minik bir analizine daldım geçtiğimiz
günlerde..hiç bir manası yokken tabi..Hakkında bilgi edindikçe merakımı daha
çok cezbeden bu efsane dedektifi sizlerle de paylaşmak istedim..O zaman yazıya Sherlock
Holmes’ün yaratıcısından yani Arthur Conan Doyle’dan başlamak en doğrusu olacak..
Dr. Joseph Bell ve Sherlock Holmes Efsanesi’nin doğuşu..
Sherlock Holmes, Sir
Arthur Conan Doyle tarafından
19. Yüzyil polisiye edebiyatına kazandırılmış hayali bir dedektif-kahraman olmasına rağmen, kimilerine göre hayali
değildir..ancak bu varsayımın yazılı dayanakları olmadığından, Holmes zamanla efsanevi bir karaktere
dönüşür..Hatta yazar, seriye
son verip Holmes’ü öldürdüğünde
halkın ısrarlarına ve baskılarına dayanamayıp, kısa bir aradan sonra tekrar
yazmaya başlar..Aynı zamanda bir tıp doktoru olan Arthur Conan Doyle, çoğu zaman muayenehanesinde hasta beklerken
kaleme aldığı Holmes
karakterini yaratırken, dönemin ünlü doktorlarından Prf.Joseph Bell’i örnek almıştır. Sherlock Holmes’ün maceralarında sıkça kullandığı gözlemleme yöntemini
hastalarıyla ilgili bilgi alma için kullanan Bell, aslında efsanenin çıkış
noktası olmuştur..
Sherlock Holmes ve House’un benzerlikleri tesadüf değil..
Yeni nesil Sherlock
Holmes kompozisyonu, ABD’de hali hazırda bir fenomen e dönüşen tv
karakteri ‘House’ ile oldukça
paralellik gösteriyor diyebiliriz. İzleyenler bilir, Dr.House her bölümde ‘ününden dolayı’ kendisine getirilen
hastalara teşhis koyma konusunda tıpkı bir dedektif gibi hareket eder, en umutsuz
vakalarda bile topladığı ipuçlarıyla ‘mutlak’ bir sonuca
ulaşır. Tuhaftır, ukaladır, antisosyal ve aseksüeldir. Aynı zamanda uyuşturucu ilaç
bağımlısı olan House’un, tüm bu özelliklerinin yanında gözlem yeteneği ve mentalizm i had safhadadır. Bu da onun
başarısının en büyük özelliğidir .Örnekleri çoğaltmak gerekirse eğer; Monk, Mentalist
ve hatta CSI serileri de Sherlock
Holmes’ün donanımlarından ve yöntemlerinden oldukça beslenmiştir..Sherlock Holmes, çözmeye çalıştığı olaylarda
genellikle ‘sonuçtan başlangıca’ (tümdengelim) yani ‘suç tan suçlu ya’
gider, sorduğu soruların cevaplarının birbiriyle tutarlı bir bütün
oluşturması, topladığı ipuçlarının genelde sürpriz bir sonuca gitmesi, onun
olayları çözmedeki başarısının bir göstergesidir. Kendi dönemine göre oldukça
tuhaf bir adam olan Sherlock Holmes, aynı
zamanda garip zevkleri olan, duygu durumu bozukluğundan mustarip ve neredeyse
manik depresif bir kişiliktir. Bilimsel yeteneklerinin dışında usta bir
dövüşçüdür de hatta yeni nesil Sherlock Holmes’ta onun bu özelliğini bol
bol kullanmıştır yönetmen Guy Ritchie..Öykülerinde
Holmes’ün kavgaları genelde
sonradan anlatılır ve biz onun maceralarını yakın arkadaşı Dr.Watson’ın
kaleminden dinleriz..Holmes’ün Watson’a yaklaşımı ise diğer insanlardan
farklıdır.Filmin senaristleri Michael Robert J. ve Simon Kinberg
bu dostluğu yeni seriye taşırken, House
ve sırdaşı Dr.Wilson’un
ilişkisinden çokça esinlenmiş diyebililiriz..
Sherlock Holmes karakterini 2000’lere taşıyan ve onu post-modern
bir görünüme sokan sıradışı yönetmen Guy
Ritchie’ye gelirsek..ilk uzun metrajı ‘Lock, Stock and Two Smoking
Barrels’ (Ateşten Kalbe, Akıldan Dumana) ile sinemaseverlerin dikkatini çekip, ikinci
filmi ‘Snatch’ (Kapışma) ile sinefillerin gönlünde adeta taht
kurmuştu. Bilenler bilir, çektiği hikayelerde olayları eğlenceli ve sürükleyici
bir şekilde izleyiciye sunması yönetmenin
en belirgin özelliğidir..Robert Downey
Jr. ise 90’ların başında ‘Chaplin’ le yakaladığı akademik
başarının ardından kariyerine uyuşturucu bağımlısı olarak uzun süre ara
vermişti. 2000’lerin ortalarına gelindiğinde aktör ‘Zodiac’ ve ‘Iron
Man’ gibi kalifiye ve gişe filmleriyle nihayet parlak bir dönüş yaptı ve
bizi çok mutlu etti..Ayrıca Bknz; Ally McBeal, Kiss Kiss Bang Bang, Tropic
Thunder..aktörün sevdiğim diğer projelerindendir..
Sıradışı yönetmen Guy Ritchie’den Sherlock Holmes
Efsanesine farklı bir yorum..
Guy Ritchie’nin bu filmi klasik Sherlock Holmes hayranları için
çekmediğini, film daha vizyona girmeden izlediğimiz fragmanlarından cok net
anlamıştık..Çocukluğundan beri Sherlock
hikayeleri dinleyen yönetmen, bir röportajında; bu filmi çekerken
karaktere daha sadık duracağını ve otantik bir film çekmek istedğini söyleyip,
“benden klasik bir Sherlock Holmes filmi beklemeyin” demişti zaten. Ayrıca Ritchie’nin bu filmde, karakterleri
kendi tarzına oturtup, alışılmışın dışında bir Sherlock Holmes yorumu sunmayı başardığını söyleyebiliriz..Bknz;
Aynı dönemde geçen ‘From Hell’ (Cehennemden Gelen) filmi de 19. Yüzyıl
Londra planları ve suç ortamının dönemsel özgünlüğü bakımından iyi bir
iştir. Tabi filmin baş karakteri dedektif Frederick
Abberline kompozisyonunda Johnny
Depp’in başarılı performansını da es geçmeyelim..Bu filmde ise Guy Ritchie, efsane dedektif Sherlock Holmes’ü öncelikle o meşhur
şapkası olmadan ve yakın arkadaşı Dr.Watson’la ilişkisini, bohemlikten uzak
bir samimiyete taşıyarak güncelleştirmiştir. Diğer taraftan, açılış sahnesindeki
meşhur Baker Street planıyla klasik Sherlock Holmes öykülerine ve filmlerine de bir nevi saygı
duruşunda bulunmuştur. Koyu akan bir Thames Nehri, onun atrafında yaşamaya
çalışan Londra halkı, rutubetli havada oradan oraya giden at arabaları..Ritchie, kendine özgü sıradışı çekim
tarzını bu dönem filminde neredeyse tüm ayrıntılarda göstermiştir. Nasıl bir Tarantino filminde görmeye
alıştığımız belli üslup ve temalar varsa, Guy
Ritchie filmlerinde de her zaman farklı bir atmosfer mevcuttur..
Robert Downey Jr. ve filmin yapım ekibi..
Herşeyden önce, oyuncu seçimlerinde ciddi bir
farklılığa gidilmiş; ince, uzun boylu ve silik hatlara sahip bir figür olan
Sherlock Holmes yerine; yakışıklı, karizmatik, muntazam bir fiziği olan, üstelik
daha tuhaf bir adam var bu sefer karşımızda. Robert Downey Jr. bu filmde bana göre ‘1800 model Jack Sparrow’ serpiştirdiği yorumuyla
hayli sevimli duruyor ayrıca karakterinin bu tuhaflığını da filme komedi unsurlarıyla eğlenceli bir
şekilde de yedirmiş. Sherlock Holmes’ün
klasik öykülerde çok ayrıntıya girilmeden sunulan Bartitsu’yu (Japon
dövüş sanatı) ustaca kullanması filmin aksiyon sahnelerinin başlıca ve havalı
unsurları..Filmin yapımcılarından Joel Silver, daha önce ‘Matrix’
ve ‘V For Vendetta’nın da yapımcılığını üstlenmişti. Kurgu da Ritchie, daha önce ‘Revolver’
(Tabanca) da da birlikte çalıştığı James Herbert’la, filmin müziklerinde
ise efsane bir isimle
‘Hans Zimmer’le çalışmış. İzleyiciler Hans
Zimmer’i; ‘Gladiator’, ’Pirates Of Caribbean’ (Karayip
Korsanları),
‘Batman The Dark Knight’ (Kara Şövalye) ve ‘Inception’
(Başlangıç) gibi iyi prodüksiyonlardan da anımsayabilir.
Görsellikte dinamik ve şiirsel bir anlatım
Filmin en başarılı sahneleri şüphesiz, şiir gibi akan
şık aksiyon sekansları. Ritchie, bu
sahneleri kullanmadaki hamaratlığıyla hikayeyi bugünlere taşırken, filmi adeta
görsel bir şölene döndürmüş. Tabi kurgudaki başarıyı da göz ardı etmemek lazım..Holmes’ün beyninde canlandırdığı
dövüş hamleleri ve sonuçlarında neler olacağının ağır çekimle gösterildiği, hemen
akabinde gerçek zamanlı uygulandığı sekanslar muazzam. Ritchie’nin cesurca kullandığı; karakterin zaafları, zayıf noktaları
ve psikolojk geçişlerini o karakterin bütününe yedirmekte oldukça başarılı olan
Robert Downey Jr, Sherlock Homes’ü kendine has stiliyle
deyim yerindeyse güncellemiş. Aktörün bu performansıyla Golden Globe aldığını da ekleyelim..Unutmadan Jude Law’ın Dr.Watson
yorumu gayet başarılı ve film aynı zamanda Rachel McAdams’ın ilk büyük bütçeli
işi..Ayrıca jenerikte kullanılan ‘çizgi roman’ akışını, klasik Sherlock Holmes
hayranlarına saygı emareleri taşıdığından başarılı bulduğumu da söylemeliyim..
Revolver (Tabanca)’dan sonra sevenlerini bir hayli kendinden
soğutup uzun bir aradan sonra Sherlock
Holmes’la sinemaya tekrar havalı bir giriş yapan Guy Ritchie artık çıtayı
yükseltmiş diyebiliriz..
….
Yaşadığı yüzyılda gelişen olaylar sonucunda,insan
zekasının ve anlam yürütme yetisinin, diğer tüm olgulara üstün geleceğine inanan
Sherlock Holmes, İnglizler’in endüstriyelleşme ve modernleşme sonucunda pasifize
edildiği bir dönemde yazılmış hayali bir karakterdir..Üzerinden bir asır
geçmesine rağmen insanlık bu efsane dedektifi takip etmeyi bırakmamıştır..Okuduklarımızdan ve izlediklerimizden daha
derin anlamlar çıkarmak, bizi düşünmeye sevkettiği gibi, geçmişten gelen bu
hikayeleri günümüz yaşamında anlamlandırmak, kimi zaman keyifli bir deneyime de dönüşebilir..İyi seyirler..
Pelin Yılmaz