En iyi Hitchcock filmlerinin ilk bölümünü yayımlamıştım. Şimdi ikinci ve son bölümü yayına hazır. Ne diyelim Hitchcock'la kalın. (Bu arada Hitchcock'un biyografik filmi çekim aşamasında ve Üstadı Anthony Hopkins canlandırıyor.)
İyi seyirler...
North by Northwest (Gizli
Teşkilat)
1959 model gizemli bir macera filmi. Cary Grant ve Eva Marie Saint
başrollerde. Bence Cary Grant’in en
özel performanslarından birisi bu filmdedir. Filmin mükemmel senaryosunu ünlü
senarist Ernest Lehman yazmıştır.
Film Roger Thornhill’in
bir otelde George Kaplan ile
karıştırılması sonucu ABD’ye karşı büyük bir komplo içerisinde bulmasını
anlatır. Thornhill kendisini bir
anda, neler olduğunu anlayabilme ve bu tehlikeli ilişkilerden kurtulup kendini
aklayabilme mücadelesinde bulur. Tempo, komplo ve gerilimin dozu hiç düşmez.
Çok leziz bir film çıkar karşımıza. North
by Northwest ayrıca uçakla kovalama sahnesiyle ünlüdür. Filmin Birleşmiş
Milletler’in Merkez Binası’ndaki çekimleri yasaklamalar nedeniyle gizli
kameralarla çekilmiştir.
Hitchcock’un en özel ve güzel filmlerindendir North by Northwest. İzlenmeli ve
izletilmelidir.
The Birds (Kuşlar)
Hitchcock’un belki en iyi filmi değil ama en popüler
filmlerinin başında geliyor The Birds.
Üstat büyük yönetmenlik başarısıyla çoğu kişinin evinde beslediği kuşları
(tabii karga ya da martı beslenmiyordur ama) bir korku unsuru haline getirmeyi
başardı. Filmin bir başka özelliği de (diğer Hitchcock filmlerinde görmediğimiz
şekilde) bir lanete ya da açıklanamayan kötülüğe dayanmasıdır. Ayrıca, The Birds’te üstat başrolü verdiği
(tabii ki bir başka sarışın) Tippi Hedren’ı
da sinema dünyasına tanıtmış oldu.
Film İngiliz yazar Daphne du Maurier’in kısa öyküsünden
uyarlandı. Maurier’in Jamaica Inn ve Rebecca romanları da Hitchcock tarafından filme uyarlanmıştı. Öykü Melanie Daniels’ın (Tippi Hedren) kardeşinin doğum günü için ona bir muhabbet kuşu (ki
İngilizce’de lovebird olarak geçer)
alan Mitch Brenner (Rod Taylor) ile evcil
hayvan dükkanında karşılaşmaları ile başlar. Mitch, Melanie’yle tanışmaya çalışır ve ona bir şekilde yaşadığı
yeri anlatır. Olayların başlaması ise Melanie’nin
sahil kasabasına gidişiyle başlar. Bölgedeki kuşlar yavaş yavaş kontrolden
çıkar. Önce martılar, sonra serçeler ve kargalar… Tam bir dehşet yaşanır ve
kimse nedenini bilemez. Hitchcock olayların bir şekilde Melanie’yle bağlantılı olduğu izlenimini verir ve büyük bir
ustlalıkla kuşlarla terör yaratır.
Günümüzde kült korku filminden yola çıkarak hayvanları
dehşet öğesi olarak göstermek isteyen ve “b-movie”
olarak adlandırılan düşük bütçeli ( ve başarısız) filmler
çekilmektedir.(Mesela, Katil Arılar?)
Notorious (Aşktan da
Üstün)
1946 yapımı filmde üstadın büyük bir aşk hikâyesini casusluk
temasıyla anlattığını görürüz. Üstat hikâyeyi tam bir senaryo makinesi olan 2
Oscar ödüllü Musevi asıllı Ben Hecht’e
yazdırdı. Bu nedenle filmde Nazi karşıtı bir tutum açıkça hissedilmektedir.
Başrollerde benim en sevdiğim oyunculardan olan Cary Grant ve Ingrid Bergman ikilisi var. Açıkçası ikili filmde oldukça uyumlu
olarak yer almış. Hitchcock da bu göz
alıcı ikiliyle, sansür kurulunun uzun öpüşmelere izin vermemesine rağmen türlü
dolaplar çevirerek, 2 dakikanın üzerinde öpüşme sahnesi çekmiştir. Bu sahne
zamanına göre büyük bir sükse yapmıştı.
Hikâye, suçu kanıtlanıp cezaya çarptırılmış bir Nazi
subayının kızı olan Alicia Huberman
ve hükümet adına görev yapan ajan T. R.
Devlin arasında bir operasyon sırasında alevlenen aşkın, bu ikiliyi görev
mi önde gelir aşk mı ikilemine düşürmesi ekseninde ilerliyor. Alicia Huberman babasının savaş suçları
nedeniyle Nazi’lere karşı bir oluşumda yer almaktadır ve Brezilya’da
konuşlanmış Nazi örgütünün içine sızma operasyonunda görevlendirilmiştir. T. R. Devlin de Alicia’ya yardım etmektedir. Tabii ateş ile barut yan yana gelince
olanlar olur. Ancak Alicia’nın görevi
Nazi örgütü şefini baştan çıkararak içeriye sızmaktır. Tabii baştan çıkarma
eylemi âşıkları oldukça zorlayacaktır.
Notorious hem aşkı
hem casusluk entrikalarını hem de gerilimi içinde barındıran komple bir
filmdir. Filmin en üst noktası olan gerilim dolu şarap mahzeni sahnesi için
bile izlenmesi elzemdir.
Lifeboat (Yaşamak
İstiyoruz)
1944 yapımı film Üstadın klasik tarzından farklı bir
yapıdadır. Öncelikle filmde ölüm olsa da bu esrarengiz bir cinayetin ya da
komplonun sonucu değil. Zira film bir savaş filmi ve mekânı ise sadece bir
cankurtaran botu (filikası).
Film John Steinbeck’in
kısa hikâyesinden uyarlanmış. Senaryo, The
Pride of the Yankees ve It's a
Wonderful Life gibi önemli filmlerin de senaristi olan Jo Swerling tarafından yazılmış. Oyuncular ise diğer Hitchcock filmlerine nazaran büyük
yıldızlardan oluşmuyor.
Filmde bir Alman denizaltısı (U-boat) tarafından batırılan
bir gemiden kurtulan bir grup yolcunun, denizaltının da batmasıyla enkazdan
kurtulan bir Alman askerini botlarına alması üzerine yaşananlar konu ediliyor.
Sadece küçük bir filikada geçen hikâyede yolcuların kendilerini batıran geminin
mürettebatı olan bir düşman askeriyle yaşadıkları ustalıkla aktarılmaktadır.
Yolcular, düşman askerini hemen öldürmek ve savaş esiri muamelesi göstermek
arasında psikolojik bir harp yaşarlar. Bu kadar sınırlı bir alanda bu kadar
başarılı bir filmi kotarmak ancak Hitchcock
gibi bir ustaya yakışırdı.
Rebecca
1940 model filmin Üstat açısından en büyük önemi, ABD (David O. Selznick) yapımı ilk filmi
olmasıdır. Böylece artık çok daha büyük kitlelere filmlerini ulaştırmaya
başlamış ve şöhreti hızla artmıştır.
Senaryo, (Hitchcock’un The
Birds ve Jamaica Inn
uyarlamalarını da yaptığı) İngiliz yazar Daphne
du Maurier’in aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Film en iyi film
Oscar’ını kazanarak büyük sükse yapmıştı.
Filmde iki önemli oyuncu Laurence
Olivier ve Joan Fontaine başroldedir.
Joan Fontaine daha sonra Suspicion’daki performansıyla Oscar
kazanarak Hitchcock filmografisinde bir ilk olmuştur.
Rebecca psikolojik
gerilim türünün en nadide örneklerinden birisidir. Film boyunca yavaş yavaş
çözülen esrar, başlangıçta tempoyu oldukça düşürerek basit bir dram olarak
sunulur. Ancak esrar perdesi altından ışıklar sızmaya başlayınca film kendini
bulur ve yerli yerine oturur. Müthiş final ise izleyiciyi ters köşeye yatırmayı
başarır.
Evin ölen hanımı yerine gelen genç kadının kendinden yaşça
büyük kocasının acısını unutturarak malikânenin yeni hanımı olmaya çabalar.
Hizmetkârlar bu durumu kabullenemez ve eski hanımları Rebecca adeta ilahlaştırılır. Ama tüm bu durumun altında çok büyük bir
gizem yatmaktadır…
Bonus:
Spellbound (Öldüren
Hatıralar): 1945 yapımı psikolojik gerilim filmi, Freudyen öğelerin en
yoğun kullanıldığı Hitchcock filmlerinin başında gelir. Ingrid Bergman ve Gregory
Peck başroldedir.
The Man Who Knew Too
Much (Çok Bilen Adam): Hitchcock’un 1934
yapımı filmini daha büyük prodüksiyonla yeniden çekmesiyle filmin 1956
versiyonu ortaya çıkmıştır. James Stewart
ve Doris Day başroldedir.
Casusluk temalı gerilim filminin en unutulmazı Doris Day tarafından seslendirilen “Whatever Will Be, Will Be (Que Sera, Sera)” parçasıdır.
Rope (Ölüm Kararı): 1948
yapımı gerilim filmi, Hitchcock’un (tiyatro oyunundan da uyarlanmasının
avantajıyla) tek mekânda (bir evde) ve gerçek zamanlı devamlı çekim yöntemiyle çektiği tam bir ustalık işidir. Filmi bu çekim
tekniğine dikkat ederek izlemek gerekir. Bu filmde de James Stewart oynar.